Kuran-ı Kerime göre İslamda çok eşli evlilik yoktur...
Öncelikle “teaddüd-i zevcât ın (çok eşli evlilik) meşruiyetinin kaynağı olarak gösterilen Nisâ/1-3 âyetlerini tahlil edelim:
Ve eğer ki yetimleriniz konusunda
اليتامى [el-yetâmâ/yetimleriniz] sözcüğü, piyasadaki meal ve tefsirlerin bazılarında, 2. âyette “yetimler”, 3. âyette “kız yetimler” şeklinde çevrilmiş ve cümleye, “evlendiğinizde” diye –alâkasız– bir sözcük eklenmiştir.
hakkaniyetsizlikten korktuysanız;
2. âyette insanlara, “yetimlerin haklarına saygılı olmaları, onların mallarını yememeleri ve mallarını kendilerine iade etmeleri” emredilmişti. Ancak, konunun bu kadarla kapanmadığı, Ve eğer ki yetimleriniz konusunda hakkaniyetsizlikten korktuysanız ifadesiyle bildirilmektedir. Bu ifade, 2. âyetteki, “yetimlerin mallarını yememek, mallarını onlara iade etmek” yükümlülüğü dışında, insanlara bir de “yetimler hakkında hakkaniyeti korumak” görevi yüklemektedir. Bu ilâve görev ise; yetimlere, öz evlâtlara davranıldığı gibi davranılmasından başka bir şey değildir. Âyette, “geçmiş zaman kipi” kullanılmış olması, bunun bir görev, bir mecburiyet olduğunu göstermektedir. Eğer âyette, “hakkaniyetsizlikten korkuyorsanız” denseydi, insanlara bir tercih imkânı verilmiş olur ve baştan hakkaniyeti koruyamayacağını düşünen insanlar, hakkaniyeti korumakla ilgili bir çaba sarf etmeden, kendilerine bir sonraki cümlede gösterilen yolu tercih edebilirlerdi. Ama âyette, hakkaniyetsizlikten korktuysanız denmek sûretiyle, insanların önce hakkaniyeti yerine getirmekle görevli oldukları bildirilmiş olmaktadır. Eğer hakkaniyeti sağlayamadıkları ortaya çıkmış ve insanlar bundan korkuyor iseler, bir sonraki cümlede kendilerine gösterilen diğer seçeneği uygulayacaklardır. Dolayısıyla, buradaki fiilin geçmiş zaman kipinde olması insanlara, yetimlerin topluma iyi birer fert olarak kazandırılması görevini yüklemekte ve bu görevi yerine getirmek için bir çaba sarf etmeden kendilerine gösterilen diğer seçeneği tercih etmelerine engel olmaktadır.
o takdirde sizin için hoş olan,
Yani, “öncelikle helâl, evlenilmesinde sakınca olmayan, yaşı yaşınıza denk, ihtiyaçlarını karşılayabileceğiniz, varsa sorunlarını giderebileceğiniz, yeni bir probleme sebep olmayacak ve hoşlandığınız uygun kadınlar…”
o kadınlardan [yetimlerin kadınlarından]
Arapça’da, nekre [belirsiz] olan sözcükler, “lâm-ı tarif” veya “izâfet” [belirtili isim tamlaması] ile belirli/özel hâle getirilirler. “Lâm-ı tarif” ile özelleştirilmiş sözcüklerin ifade ettiği anlamın daha iyi anlaşılmasını sağlamak için “izafet-i maneviyye” ile sağlamasını yapmak en uygun yoldur. Bazı hâllerde de izafet’te muzafun ileyh hazfedilip bundan bedel olarak “lam-ı tarif” getirilir. Burada da النّساء [en-nisâ’/o kadınlar] sözcüğünün önünde marife takısı olan ال [el] bulunmakta ve “o kadınlar” sözcüğü, belirli/özelliği olan kadınları ifade etmektedir. Yani, buradaki “lâm-ı tarif”, hazfedilmiş olan el-yetâmâ kelimesinden bedel olup tamlamanın takdiri, من نساء اليتامى [min nisâe'n-yetâmâ/o yetimlerin kadınlarından] şeklindedir.
Bunun böyle olduğunun kanıtı ise, bu sûrenin 127. âyetidir: Senden o kadınlar [yetimlerin kadınları] hakkında fetva istiyorlar. De ki: “Onlar hakkında fetvayı Allah ve ‘kendilerine farz kılınmış olanı vermediğiniz ve kendilerini nikâhlamaya rağbet etmediğiniz kadınların yetimleri hakkındaki ve ezilmek istenen çocuklar hakkındaki ve yetimler için hakkaniyeti ayakta tutmanız hakkındaki Kitap’ta size okunanlar’ verir. Ve hayırdan ne işlerseniz, biliniz ki, şüphesiz Allah onu en iyi bilendir.”
Fetva; “problemli, anlaşılmayan zor bir konuda, meseleyi açıklığa kavuşturmak, doğru olanı açıklamak” demektir. Yani, bu âyetten, insanların Peygamberimize, “Bu yetimlerin kadınlarının hâli ne olacak, bu problem nasıl çözülecek?” diye sordukları ve soruna çözüm bulmasını istedikleri anlaşılmaktadır.
İnsanlar, konuyu Peygamberimize olumsuz yönüyle götürüp çözmesini istemişlerdir. Çünkü bu âyet, Nisâ/1-10 âyetlerinin beyânıdır ve ilk 10 âyetten anlaşılıyor ki, insanlar yetimlerin kadınlarını isteyerek nikâhlamamakta, Allah tarafından bir görev olarak nikâhlamaya zorlanmaktadırlar. Yukarıda belirttiğimiz gibi buradaki النّساء [en-nisâ’/o kadınlar] ifadesi de, “yetimlerin kadınları” demektir ve bunlar, hakklarında fetva istenen kadınlar olup, aynı zamanda 3. âyetteki النّساء [en-nisâ’/o kadınlar] sözcüğü ile kastedilenlerdir; yani, yetimlerin anneleri, teyzeleri, nineleri gibi, yetimlere bakmakla yükümlü olan ve tabiî ki nikâhlanmaya uygun olan kadınlardır.
Âyetteki, يتامى النّساء [yetâmâ'n-nisâ’] tamlaması ise, “o kadınların yetimleri” demektir. Dikkat edilirse bu âyette ifade, 3. âyettekinin tersinden ifade edilmektedir. Zira 3. âyette, “yetimlerin kadınları” denilirken, 127. âyette “kadınların yetimleri” denilmektedir.
النّساء يتامى [yetâmâ'n-nisâ’/o kadınların yetimleri] ifadesi, belirtili isim tamlaması olmasına rağmen piyasadaki meal ve tefsirlerin bazılarında sıfat tamlaması olarak manalandırılmış ve Arapça dilbilgisinin çok basit kurallarını bilenler tarafından bile hemen fark edilebilecek bir hata ile “yetim kadınlar” şeklinde Türkçe’ye çevrilmiştir. İşte bu Nisâ/127′deki النّساء يتامى [yetâmâ'n-nisâ’/o kadınların yetimleri] tamlaması, 3. âyetteki النّساء [en-nisâ’/o kadınlar] sözcüğünün hangi anlamla özelleşmesi gerektiğinin ipucudur. Âyetteki,okunan âyetler ifadesiyle, Nisâ/1-10 âyetleri kastedilmektedir.
İlim adamlarının 3. âyeti yanlış anlamaları, Urve rivâyetini esas almaları, rivâyeti Kur’ân’a takdim etmeleri sebebiyledir. İlmini, dirâyet ve cesaretini takdir ettiğimiz nice bilginler de maalesef geleneğin baskısıyla 3. âyete ekleme ve çıkarmalar yapmak, sözcükleri yanlış anlamlara çekmek ve izafeti, sıfat tamlaması olarak manalandırmak sûretiyle hatalarını sürdürmüşlerdir.
Piyasadaki meal ve tefsirlerin bazılarında, النّساء [en-nisâ’/o kadınlar] ifadesinin marife oluşu hiç dikkate alınmamış; ayrıca, cümleyi anlayamayan bu eser sahipleri, kelimenin başına bir de tam belgisizlik ifade eden “diğer” sözcüğü eklemişlerdir.
İkişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikâhlayın.
Âyetteki مثنى [mesnâ], ثلاث [sülâse] ve رباع [rubâ‘] sözcükleri, üleştirme sayı sıfatları olup, “ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder” demektir. Dolayısıyla bu ifadeyle; “yetimlerin kadınlarından ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikâhlayın” denmek istenmiş; kesinlikle “ikinci kadını nikâhlayabilirsiniz, üçüncü kadını nikâhlayabilirsiniz, dördüncü kadını nikâhlayabilirsiniz” denmek istenmemiştir.
Buradaki anlamı aşağıdaki şekilde açıklamak mümkündür: Ey insanlar! (Sûrenin başındaki hitap sadece Müslümanlara değil, tüm insanlara; yani topluma, kamuya, kamu yönetiminedir) Toplumdaki yetimlere karşı adalet sağlanamamışsa, yetimler mağdur durumda ise; toplanacaksınız ve yetimlere bakmakla mükellef olan kadınları ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikâhlamak üzere bir kampanya düzenleyeceksiniz. Böylece yetimler, üvey çocuklarınız, yetimlere bakmakla mükellef kadınlar da eşleriniz olacak. Bu durumda, yetimler ile onlara bakmakla mükellef kadınlar, akrabalarınız olacak, siz de onlara akrabalık hak ve hukukunu uygulayacaksınız.
Piyasadaki meal ve tefsirlerde, yapılan eklemelere rağmen ifadelerde görülen anlam bozuklukları ve cümle düşüklükleri, bu eser sahiplerinin âyeti anlayamadıklarını göstermektedir. Yine, bu meal ve tefsir sahiplerinin, âyeti kavrayamadıklarını gösteren bir diğer husus da, âyetteki nikâhlayın emrinin vücub değil nedb ifade ettiğini ileri sürmeleridir. Yani, onlara göre âyet, Müslümanlara iki, üç, dört kadınla evlenmeyi mecbur kılmıyormuş, “ister evlenin ister evlenmeyin, serbestsiniz” anlamında bir keyfîlik ifade ediyormuş. Bu nedenle de isteyen, ikinci, üçüncü ve dördüncü kadını nikâhlayabilirmiş. Hâlbuki, yukarıda gösterdiğimiz gibi, âyetin dörde kadar evlenebilmekle hiç ilgisi yoktur. Âyet, olağanüstü hâllerde (yetimlerin mağduriyetleri söz konusu olduğunda) başvurulması gereken bir kampanyadan bahsetmekte ve insanları (evli olsun, bekâr olsun) bu kampanyaya katılmaya mecbur kılmaktadır.
Şâyet o takdirde de adaleti gözetemeyeceğinizden korktuysanız, bir tanesini ya da yeminlerinizin sahip olduğunu nikâhlayın.
Yani, yetimlerin kadınlarının ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder paylaşılması sonucunda, eşler arasında yeme-içme, barınma ve evlilik ilişkileri bakımından adaletli davranamayacaksanız, yetim kadınlardan bir tanesini nikâhlayın ya da “yeminlerinizin mâlik olduğunu; himâyenizde olan kadını nikâhlayın.
Görüldüğü gibi, bu sosyal kampanyadan kaçış yoktur. Olağanüstü hâllerde yapılacak olan bu kampanyaya herkes katılmak ve toplumdaki sorunun çözümüne katkıda bulunmak zorundadır.
Genellikle, “Bir tane ile yetinin” denilerek, âyette bulunmayan bir kelime (“yetinin” kelimesi) uydurulmaktadır. Oysa âyette, “yetinin” diye bir yüklem yoktur, âyetteki yüklem, “nikâhlayın”dır.